Trendeki Çanta
- firatakkemik
- 2 Tem
- 2 dakikada okunur

Trenle Ankara’ya gidiyorum. İstanbul’dan henüz binmişim. Yerime yerleşmemle aynı anda heyecanlı konuşmalar duyuyorum. Birkaç arka koltuktan gelen bir ses, görevliye koltuktaki bir çantayı gösterdiğini düşündürten bir ifadeyle, “biri çantasını unutmuş olmalı” diyor. Tren’in hareket etmesine az bir süre var. “Görevli merak etmeyin, çantayı sahibine ulaştırırız, garda sorar nasılsa” diye cevap veriyor. Ben ve diğer yolculardan bazıları sesin geldiği yöne dönerek baktığımızda görevlinin çamtayı alıp, bir başka görevliye teslim ettiğini görüyoruz. Çanta tren dışına çıkıyor ve treniniz 1-2 dakika sonra içinde hareket ediyor.
Kısa bir süre sonra bir başka adam geliyor, koridor boyunca bir ileri bir geri gidip koltuk numaralarına bakarak etrafa telaşla bakmaya başlıyor. Haliyle dikkatimizi çekiyor. Bir yandan da “Allah allah, çantayı da buraya bırakmıştım!” diye konuşuyor, çevresine arayan gözlerle bakınıyor. Bu sözleri duyan, adamın arka koltuğunda oturan adam “Eyvah! Çanta sizin miydi? Ben unutuldu sanarak görevliye teslim ettim” diyor. Adam “eyvah, gerçekten mi?” gibi bir şey söylüyor.
Çantası görevliye teslim edilen adam, bilgisayarının, gideceği toplantı dokümanlarının içinde olduğunu söyleyerek bir iç geçiriyor. yakın koltuktakiler olarak üzüntüyle ifadesine bakıyoruz, adam çok olgun ve kibar. Karşısındakinin üzüntüsünü bence anlıyor ve hiç yüklenmiyor.
Diğer adam da, kendini savunmak için “n’apayım kardeşim sen de bırakmasaydın, nereden bilecektim?” demiyor. Karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde bir diyalog izliyorum.
Saat sabahın 7.30’unu biraz geçmiş.
Şimdi düşünelim isterim.
Bulunduğunuz ortamda böyle davranışları mı, yoksa “sana ne çantadan, bilmediğin işe karışmasana” mı’ları mı daha çok gözlemliyorsunuz?
Bu arada bu iki adam ve görevli seferber olarak hemen bir çözüm üretiyorlar. Ankara garından teslim alınmak üzere, çanta bir sonraki Ankara trenine teslim edilecek. Böylece en fazla yarım saat rötarla çantanın sahibi ile buluşması organize ediliyor.
Sorun çözülüyor, adam elinde telefonu kaldığına şükrederek birkaç arama yapıyor ve muhtemelen gerekli ayarlamaları yapıyor.
Sabah heyecanımız yatışıyor. Herkes kendi ile beraber yine. Ben de biraz hareket olsun diye kahvemi kendim alayım diyorum. Sipariş verirken, hemen yan masada bir başka adamın diğerine olayı anlattığını ve “ben çantayı adamın bıraktığını görmüştüm ama karışmayayım dedim” dediğine şahit oluyorum. Tesadüfe bak!
Yabancı mıyız böyle durumlara? Organizasyonlarda da benzer hikayeleri farklı şekillerde görmüyor muyuz?
Bir takım bilgilere sahip olan kişilerin, çeşitli sebeplerle soru sormadığı ya da bilgiyi paylaşmaması sebebiyle işlerin daha karmaşık hale geldiği oluyor mu? Farkında olmadan bu karmaşaya sebep biz olabilir miyiz?
Eksik bilgi ile yapılan yönlendirme sonucunda, ters bir durumla karşılaşan kişi, bir daha benzer bir durumda nasıl davranır? Hele de kibar olmayan bir karşılık aldıysa.
📌
Kurumlarda da bu 4 pozisyonu görmek mümkün.
Çantanın sahibi
Çantayı görevliye teslim eden
Tren görevlisi
Şahit olup sessiz kalan
Mesela sessiz kalanları düşünelim. Sorduğumuzda kimse sessiz kalan olmak istemiyor. Yine de sessiz kalan, "aman şimdi bulaşmayayım" diyen kişilere zaman zaman dönüşebiliyoruz.
Neden mi?
Kültür işte burada devreye giriyor. Yarattığımız ortam davranışlarımızı etkiliyor.
Rahat hissetmek ne kadar önemli olsa da her ortamda rahat hissetmiyoruz. Sürekli kritik edilmek, suçlanmak, hataların cezalandırılması, söz kesmek, söz vermemek gibi davranışların sıkça gözlendiği ortamlarda ne yazık ki "etliye sütlüye karışmayayım" davranışı daha çok oluyor. Kendimizi güvende hissetmediğimizde, bunu hemen her ortama taşıyor, öz güvenimizle ilgili de erezyon yaşıyoruz.
Şimdi size soruyorum. Siz bu 4 rolden hangisi olmak istemezdiniz?
Sevgilerimle🌸





Yorumlar